Featured Posts
22 Temmuz 2014 Salı
Biz Güçlüyüz
Bizler bazen kendimizi ne kadar zayıf görsekte aslında her şeyi aşabilecek kadar güçlüyüz. Acılar, hüzünler,kayıplar..
Bunlar yıkmamalı insanı. İnsan acı çektikçe güçlenmeli, acından güç almalı. Yıkılmamalı. Hayat bu kadar basit değil, sınanıyoruz zorlu şartlar var, pes edersen asla ayağa kalkamazsın ve başına daha kötü şeyler gelir. Evet, kötünün de kötüsü her daim vardır. Hale şükretmek gerek. Kaldır kafanı, etrafına mutlu olan insanlara bak. Onlar da acı çekiyor, tek acı çeken sen değilsin. En ufak acı da bile ''depresyona'' girenler var. Ben senin yaşadığın o minik acının katlarını yaşamışım ki senin ki saman çöpü bile kalmaz. Amma ve lakin, bilhassa ve filhakika ayaktayım çok şükür. Uyan, dik dur. Ayaklan. Hayat çok kısa, diz çökme, boyun eğme dimdik dur, şartlar ne kadar zor olursa olsun. Çünkü ancak Güçlüler hayatta kalır :)
Müzik Zevkini Değiştirmek
Öncelerde yazımda, zekayı geliştirmenin münkün olduğunu söylemiştim. Yapılması gerekenleri de sıralamıştım. Şimdi Kategori kategori sunacağım. Evet belki size saçma gelebilir ama müzik zevkini değiştirmek zekayı gözle görülebilir biçimde arttırıyor. Pop dinliyorsanız, birde Rock ve Metal deneyin, Rap dinliyorsanız biraz Popa dönün. Müzik çalarda
her türden seçme müzik ekledim, bunlar örnek verilebilecek müzikler.
Bir Sosyopatın ağzından
Geçmişte ileri derecede bir sosyopattım. Şöyle söyleyeyim, vicdanımı, duygularımı, sevgiyi, aşkı, dürüstlüğü yitirmiştim. İnsanların duyguları umrumda bile olmuyordu, en ufak bir pişmanlık bile duymadan insanları kırıyordum, çünkü ne umrumda bile değildi. Hala bir miktar sosyopat olduğumu söyleyebilirim, ama eski halime göre melek gibiyim de denebilir.
Sosyopatlar, zeki insanlardır ve bu zeka kontrolden çıktığında, insan duygularını, insanlığıını yitirip sadece mantık ve çıkar için yaşayan biri haline gelir. Kendi çıkarları için kılık değiştirir(Yani insanlarla iyi geçinip, işi bittiğinde bir peçete gibi atabilir) Yalandan timsah gözyaşları dökebilirler, ustaca laf sokarlar. Hitabet yetenekleri iyi olduğundan insanlara yalanlarını bile kolayca inandırabilirler. Bir sosyopatın yalan mı doğru mu söylediğini asla anlayamazsınız. Öyle içten etkileyici konuşurlar ki... Aşık olmazlar, sevmezler. Ben sevebiliyorum, bir sevgilim var ve onu deli gibi seviyorum. Ve şöyle söyleyebilirim. Onun sayesinde eskisi gibi değilim. sosyopatlar sosyal ortama ''zekalarının üstün olması'' nedeniyle uyum sağlayamazlar. Ama kendi gibi zeki bir insan bulduğunda gayet güzel sosyal olabilir. Psikopatlıkla sık sık karıştırılır ama ikisi farklı şeylerdir.
Hala içimde bir miktar sosyopatlık olduğunu söyleyebilirim. Çünkü ''aptal, sıradan, normal'' insanlar. Zeki insanları ''aptal, moron'' olarak görüyorlar. Kendileri aptal ki bunu da göremezler zaten. Bu yüzden benim en iyi dostum, en iyi arkadaşım v.s yok. Çünkü herkese sınır koydum. Sıradan arkadaşlar denebilir.
Sosyopatlar, zeki insanlardır ve bu zeka kontrolden çıktığında, insan duygularını, insanlığıını yitirip sadece mantık ve çıkar için yaşayan biri haline gelir. Kendi çıkarları için kılık değiştirir(Yani insanlarla iyi geçinip, işi bittiğinde bir peçete gibi atabilir) Yalandan timsah gözyaşları dökebilirler, ustaca laf sokarlar. Hitabet yetenekleri iyi olduğundan insanlara yalanlarını bile kolayca inandırabilirler. Bir sosyopatın yalan mı doğru mu söylediğini asla anlayamazsınız. Öyle içten etkileyici konuşurlar ki... Aşık olmazlar, sevmezler. Ben sevebiliyorum, bir sevgilim var ve onu deli gibi seviyorum. Ve şöyle söyleyebilirim. Onun sayesinde eskisi gibi değilim. sosyopatlar sosyal ortama ''zekalarının üstün olması'' nedeniyle uyum sağlayamazlar. Ama kendi gibi zeki bir insan bulduğunda gayet güzel sosyal olabilir. Psikopatlıkla sık sık karıştırılır ama ikisi farklı şeylerdir.
Hala içimde bir miktar sosyopatlık olduğunu söyleyebilirim. Çünkü ''aptal, sıradan, normal'' insanlar. Zeki insanları ''aptal, moron'' olarak görüyorlar. Kendileri aptal ki bunu da göremezler zaten. Bu yüzden benim en iyi dostum, en iyi arkadaşım v.s yok. Çünkü herkese sınır koydum. Sıradan arkadaşlar denebilir.
15 Temmuz 2014 Salı
Sağlık Sektörü
Günümüz sağlık sektöründe, hemşirelere, teknisyenlere, asistanlara kötü davranıldığı gözüme çarpıyor özellikle o suratsız baş hekimler. Tam sopalık adamlar bana sorarsanız. Bizzat içinde bulunduğum sağlık sektöründe cidden çalışanlara emeği verilmiyor. Çalışanlar baş hekimler ve diğer üst kurul tarafından köle olarak görülüyor v.s v.s. Bunu yapan her baş hekimi bulup ağzına kürekle vurmak istiyorum. Bunu buraya yazdım çünkü içimde tutamıyorum artık sinir bozucu olmaya başladı.
13 Temmuz 2014 Pazar
Zeka artar mı?
Elbette. Gelişen her organda olduğu gibi çalışan bir beyin de gelişir. Ama bunu saatlerce televizyon izleyerek yapamazsınız. Çünkü beyni küçülttüğü söyleniyor ve küçültüyorda. İlk olarak işe kitap okuyarak başlayın.
Kitapta bilmediğiniz kelimeleri bir yere not edin ve anlamını öğrenin. Yeni öğrendiğiniz kelimeleri günlük hayatınızda kullanın. Kitapta olanları insan hayal dünyasında canlandırdığı için beyin çalışacaktır. Oysa televizyonda herşey görüntülü olarak önünüze serilmiştir ve düşünmenize gerek yoktur. Ha televizyonda da
bazı şeyler yapabilirsiniz. Örneğin haber spikerinin, haberden habere mimiklerinin ve ses tonunun nasıl değiştiğini gözlemleyebilir, filmlerde her yeri detaylıca inceleyip mantık hatalarını bulabilirsiniz. Ve tabi dil öğrenmek. Zekayı büyük ölçüde geliştiren şeylerden. Zihinsel olarak yaşlanmayı geciktiriyor ve hayatınızın
bir çok yerinde lazım olabiliyor. Ve diğer eli kullanmak. Sağ elinizi kullanıyorsanız (fesatça anlayanlar alt+f4 çeksin lütfen) sol elinizi de biraz kullanmanız gerek. Örneğin sağ elle yazı yazıyorsanız sol elle yazmaya çalışın. Zamanla iki elinizi de kullanabileceksiniz. Bir eliniz yorulduğunda diğer elinizi kullanabildiğinizden kullanışlı oluyor. Diş fırçalarken sağ eli kullanıyorsanız sol eli deneyin. Müzik zevkinizi değiştirip yeni müzikler bulun.
Bakın bulun diyorum, sağdan soldan öneri almayın. Kendi müzik zevkinizi keşfedeceksiniz. Ve sadece öylesine dinlemeyin, sözlerine dikkat edin ne anlatılmış. Oyunları türkçe yamayla değilde ingilizce oynamaya özen gösterin. Çünkü ingilizcenizin gelişmesinde büyük etkisi olacak. Eğer üniversite okuyorsanız, eve geldiğinizde dersleri mutlaka tekrar edin. 2 veya 3 tekrar, konuyu biliyorsan 1 tekrar yeterli.
Matematiğinizi geliştirin, beyni çalıştıran büyük faktörlerden. Diksiyon konusunda kendinizi geliştirin. Evde sesli konuşup birşeyler anlatın kendinize. Şaka değil bu deneyin, takılmadan konuşabildiğinizi göreceksiniz.
Facebook, twitter v.s sosyal ağ şifrelerinizi haftalık değiştirin. Bu yeni şifreyi hatırlamaya çalıştığınız için
beyninizi çalıştıracak. Kullanmadığınız yollar kullanın ki ben bunu pek önermiyorum, dışarısı serseriyle dolu olduğu için en güvenli yol neresiyse orayı tercih edin. Etrafı sürekli inceleyin, insanların mimiklerine bakarak nasıl bir ruh hali içinde olduğunu tahmin etmeye çalışın. Ve Eviniz.. Evinizin her köşesini detaylıca inceleyin, duvarları, fayansları eşyaların desenlerini, parçalarını. Gözünüzün önünde olduğu halde göremediğiniz birçok şey olduğunu fark edeceksiniz. Psikoloji hakkında kitaplar okuyun, Freud öneririm. Ve öğrendiklerinizi insanlara yardım etmek için uygulamayı deneyin. Kişisel gelişim kitapları okumayı ihmal etmeyin. Ve tabi ki
sevgilinize yeni yeni iltifatlar türetin. Bu hem onun hoşuna gidecek hem de sizin yaratıcılığınızı konuşturacak.
Bu ve benzer şeyleri sürekli uygulayın. Değişimi göreceksiniz.
Kitapta bilmediğiniz kelimeleri bir yere not edin ve anlamını öğrenin. Yeni öğrendiğiniz kelimeleri günlük hayatınızda kullanın. Kitapta olanları insan hayal dünyasında canlandırdığı için beyin çalışacaktır. Oysa televizyonda herşey görüntülü olarak önünüze serilmiştir ve düşünmenize gerek yoktur. Ha televizyonda da
bazı şeyler yapabilirsiniz. Örneğin haber spikerinin, haberden habere mimiklerinin ve ses tonunun nasıl değiştiğini gözlemleyebilir, filmlerde her yeri detaylıca inceleyip mantık hatalarını bulabilirsiniz. Ve tabi dil öğrenmek. Zekayı büyük ölçüde geliştiren şeylerden. Zihinsel olarak yaşlanmayı geciktiriyor ve hayatınızın
bir çok yerinde lazım olabiliyor. Ve diğer eli kullanmak. Sağ elinizi kullanıyorsanız (fesatça anlayanlar alt+f4 çeksin lütfen) sol elinizi de biraz kullanmanız gerek. Örneğin sağ elle yazı yazıyorsanız sol elle yazmaya çalışın. Zamanla iki elinizi de kullanabileceksiniz. Bir eliniz yorulduğunda diğer elinizi kullanabildiğinizden kullanışlı oluyor. Diş fırçalarken sağ eli kullanıyorsanız sol eli deneyin. Müzik zevkinizi değiştirip yeni müzikler bulun.
Bakın bulun diyorum, sağdan soldan öneri almayın. Kendi müzik zevkinizi keşfedeceksiniz. Ve sadece öylesine dinlemeyin, sözlerine dikkat edin ne anlatılmış. Oyunları türkçe yamayla değilde ingilizce oynamaya özen gösterin. Çünkü ingilizcenizin gelişmesinde büyük etkisi olacak. Eğer üniversite okuyorsanız, eve geldiğinizde dersleri mutlaka tekrar edin. 2 veya 3 tekrar, konuyu biliyorsan 1 tekrar yeterli.
Matematiğinizi geliştirin, beyni çalıştıran büyük faktörlerden. Diksiyon konusunda kendinizi geliştirin. Evde sesli konuşup birşeyler anlatın kendinize. Şaka değil bu deneyin, takılmadan konuşabildiğinizi göreceksiniz.
Facebook, twitter v.s sosyal ağ şifrelerinizi haftalık değiştirin. Bu yeni şifreyi hatırlamaya çalıştığınız için
beyninizi çalıştıracak. Kullanmadığınız yollar kullanın ki ben bunu pek önermiyorum, dışarısı serseriyle dolu olduğu için en güvenli yol neresiyse orayı tercih edin. Etrafı sürekli inceleyin, insanların mimiklerine bakarak nasıl bir ruh hali içinde olduğunu tahmin etmeye çalışın. Ve Eviniz.. Evinizin her köşesini detaylıca inceleyin, duvarları, fayansları eşyaların desenlerini, parçalarını. Gözünüzün önünde olduğu halde göremediğiniz birçok şey olduğunu fark edeceksiniz. Psikoloji hakkında kitaplar okuyun, Freud öneririm. Ve öğrendiklerinizi insanlara yardım etmek için uygulamayı deneyin. Kişisel gelişim kitapları okumayı ihmal etmeyin. Ve tabi ki
sevgilinize yeni yeni iltifatlar türetin. Bu hem onun hoşuna gidecek hem de sizin yaratıcılığınızı konuşturacak.
Bu ve benzer şeyleri sürekli uygulayın. Değişimi göreceksiniz.
Abazanlardan korunma rehberi vol 2.
Türkiye gibi bir ülkede, sokakta gezen hiçbir kadın güvende değildir. İnsanlıktan çıkmış derecede cinsel açlığı olan abazan sürülerin, yurdun her kısmında en ufak semtlerde bile görebilirsiniz. Sözde Müslüman bir ülkeyiz,
kadına değer veren bir ülke. Ama kadınlara aç öküz gibi bakan bu mahluklar yüzünden, insanların huzuru
bozuluyor dışarıya bile çıkası gelmiyor. Bu konuda bilinçlenmeli Türk halkı. Şimdi bakarım len sanane diyenler olacak. Seninde, anan,bacın,teyzen, kuzenin v.s yok mu? Ona da böyle yapsalar tepkin ne olurdu?
Türk halkı empatik düşünmediği için bu halde zaten. Daha 12 yaşında bacağım kadar çocuklar bile başlıyorlar bu abazanlığa. Adeta virüs gibi yayıldı yurt çapında. Bence herkes bir kendine çeki düzen vermeli. Kadınlar çiçektir, cinsel bir araç değil. Kendi eşin dışında başka bir kadına bakıyorsan zaten bırak erkek olmayı insan bile değilsindir sen. Bayanlar da bu konuda özellikle dikkatli olmalı. Çünkü genelde arkadaşım deyip güvendiğiniz erkekler arkanızdan kalçalarınızı röntgenliyorlar. Herkese mesafeli yaklaşın.
kadına değer veren bir ülke. Ama kadınlara aç öküz gibi bakan bu mahluklar yüzünden, insanların huzuru
bozuluyor dışarıya bile çıkası gelmiyor. Bu konuda bilinçlenmeli Türk halkı. Şimdi bakarım len sanane diyenler olacak. Seninde, anan,bacın,teyzen, kuzenin v.s yok mu? Ona da böyle yapsalar tepkin ne olurdu?
Türk halkı empatik düşünmediği için bu halde zaten. Daha 12 yaşında bacağım kadar çocuklar bile başlıyorlar bu abazanlığa. Adeta virüs gibi yayıldı yurt çapında. Bence herkes bir kendine çeki düzen vermeli. Kadınlar çiçektir, cinsel bir araç değil. Kendi eşin dışında başka bir kadına bakıyorsan zaten bırak erkek olmayı insan bile değilsindir sen. Bayanlar da bu konuda özellikle dikkatli olmalı. Çünkü genelde arkadaşım deyip güvendiğiniz erkekler arkanızdan kalçalarınızı röntgenliyorlar. Herkese mesafeli yaklaşın.
Sherlock
Arthur Conan Doyle'nin Sherlock Holmes isimli kitaplarından esinlenerek hazırlanmış sezon başı 3 bölüm çekilen mini bir dizi. Bir bölümü 1.30 saat kadar sürdüğü için aslında mini demek biraz yanlış olur. Sherlock Holmes okuyucuları bilir. Olayların birde görüntülü şekilde bizlere sunulması çok iyi gerçekten. Sherlock Holmes'in meşhur çıkarımları vardır bilirsiniz. Onlar dizide çok iyi ifade edilmiş.
Ve tabi ki Sherlock'un yardımcısı Dr. John Watson unutulmamış. Bu sıcak yaz günlerinde, zaman geçirmek istiyenlerin izlemesi gerekir.
Ve tabi ki Sherlock'un yardımcısı Dr. John Watson unutulmamış. Bu sıcak yaz günlerinde, zaman geçirmek istiyenlerin izlemesi gerekir.
11 Temmuz 2014 Cuma
Outlast Whistleblower deneyimim.
Açıkçası ilk oyundan daha çok korkutucuydu diyebilirim. Oynayanlar bilir ilk oyunda Miles Upshur karakteri
ile neler çektiğimizi. Bu paragraftan itibaren ağır spoilere başlıyorum o yüzden oynamayan bakmasın.
Miles Upshurdan bahsetmek gerekirse, hırslı, kararlı bir karakter ki kendini böyle bir cehenneme atıyor. İlk oyunda gizemli bir mail bizi Mount Massive Asylum'a getirmişti. İşte Whistleblowerde o maili atan Waylon
Park'ı yönetiyoruz. Murkoffta bir yazılım mühendisi abimiz. Akıl hastaları üzerine yapılan deneylerden oldukça
rahatsızlık duyan Waylon Park bu olanları dışarı sızdırmak adına Miles Upshur'a bu maili atar. Ve zeki(?)
yazılımcımız bu bilgisayarın Murkoff şirketine ait olduğunu ve izlendiğini aklına getiremiyor ve kapıdan birinin
seslenmesi üzerine panik içinde maili yollayıp laptopu kapatıyor. Bizi birçok kez çağırmalarına rağmen
ile neler çektiğimizi. Bu paragraftan itibaren ağır spoilere başlıyorum o yüzden oynamayan bakmasın.
Miles Upshurdan bahsetmek gerekirse, hırslı, kararlı bir karakter ki kendini böyle bir cehenneme atıyor. İlk oyunda gizemli bir mail bizi Mount Massive Asylum'a getirmişti. İşte Whistleblowerde o maili atan Waylon
Park'ı yönetiyoruz. Murkoffta bir yazılım mühendisi abimiz. Akıl hastaları üzerine yapılan deneylerden oldukça
rahatsızlık duyan Waylon Park bu olanları dışarı sızdırmak adına Miles Upshur'a bu maili atar. Ve zeki(?)
yazılımcımız bu bilgisayarın Murkoff şirketine ait olduğunu ve izlendiğini aklına getiremiyor ve kapıdan birinin
seslenmesi üzerine panik içinde maili yollayıp laptopu kapatıyor. Bizi birçok kez çağırmalarına rağmen
gitmediğimiz için şüphe çekiyoruz. Ve Waylon abimiz de heyecanını gizleyemediği için kendini kolaylıkla ele veriyor. Yakalandığı için de Walrider projesinde kullanılan ''Morfojenik Motor' adına kobay oluyor.
Evet Murkoff şirketinden asla istifa edemezsiniz. Ve şirkete ihanet ettiğiniz için kovulmazsınız, bunun yerine
denek olarak kullanılırsınız. Oyun işte tam burada başlıyor. Olayların birkaç saatte nasıl bu boyuta ulaştığına
şaşıracaksınız. İlk oyunda ki parmaklarımızı kesen Doktor Treager ve hayvanımsı Chris Walker gibi Whistleblowerde de bizim sürekli ensemizde dolaşan 2 eleman var. Biri yamyam, adından anlaşıldığı üzere insan eti yiyor. Ve Gluskin, yani Damat. Açıkcası asrın abazası seçilebilir bu damat arkadaşımız. Yokluktan
Erkekleri bile kız gibi görüyor, ve erkeklik organlarını kesip kıza benzetiyor. Oyunun başında siz masa başındayken cama yapışıp ''Bana yardım edebilirsin seni biliyorum'' diyen eleman da o damat işte. Tam bir namus belası. Açıkçası diken üstünde oynadım damat sahnelerini. İlk oyunda Chris Walker bile beni bu kadar korkutamamıştı açıkçası. Beni düşündüren de oyunun sonuydu açıkçası. Waylon Park Damatı öldürüyor, (Tamamen şans eseri) ve Jeremy Blaire Tarafından bıçaklanıyor, tam o sırada Walrider gelip
Jeremy arkadaşımızı parçalarına ayırıyor ve bize hiçbir şey yapmıyor. Tam bu nokta da düşünüyorum, o yoksa Miles mi? Biliyorsunuz İlk oyunun sonunda Walrider içimize girmişti ve kurşuna dizilmiştik, sonra Walrider bedenimizden çıkıp herkesi öldürmüştü. Acaba Walrider projesi ''akli dengesi'' yerinde olan birinde
başarılı mı olmuştu? Yani Miles Walrider mi oldu? Evet, aynen öyle oldu. Miles'in arabasına atlayıp kamerayla bize doğru gelirken Walrider'e bakıyoruz. Ve bir kaç saniyelik insan şekli alıyor. Ve evet,
o Miles. Kıyafetlerinden tanımak zor olmamalı, arkamızdan biraz kovalıyor (Sanırım arabasını çaldık diye kızdı adamcağız) ve kaçıyoruz oradan. Sonra görüntüleri Murkoffun bizi ailemizi öldüreceğini bildiğimiz halde
İnternete yükleyip büyük darbeyi vuruyoruz o lanet şirkete.
Evet Murkoff şirketinden asla istifa edemezsiniz. Ve şirkete ihanet ettiğiniz için kovulmazsınız, bunun yerine
denek olarak kullanılırsınız. Oyun işte tam burada başlıyor. Olayların birkaç saatte nasıl bu boyuta ulaştığına
şaşıracaksınız. İlk oyunda ki parmaklarımızı kesen Doktor Treager ve hayvanımsı Chris Walker gibi Whistleblowerde de bizim sürekli ensemizde dolaşan 2 eleman var. Biri yamyam, adından anlaşıldığı üzere insan eti yiyor. Ve Gluskin, yani Damat. Açıkcası asrın abazası seçilebilir bu damat arkadaşımız. Yokluktan
Erkekleri bile kız gibi görüyor, ve erkeklik organlarını kesip kıza benzetiyor. Oyunun başında siz masa başındayken cama yapışıp ''Bana yardım edebilirsin seni biliyorum'' diyen eleman da o damat işte. Tam bir namus belası. Açıkçası diken üstünde oynadım damat sahnelerini. İlk oyunda Chris Walker bile beni bu kadar korkutamamıştı açıkçası. Beni düşündüren de oyunun sonuydu açıkçası. Waylon Park Damatı öldürüyor, (Tamamen şans eseri) ve Jeremy Blaire Tarafından bıçaklanıyor, tam o sırada Walrider gelip
Jeremy arkadaşımızı parçalarına ayırıyor ve bize hiçbir şey yapmıyor. Tam bu nokta da düşünüyorum, o yoksa Miles mi? Biliyorsunuz İlk oyunun sonunda Walrider içimize girmişti ve kurşuna dizilmiştik, sonra Walrider bedenimizden çıkıp herkesi öldürmüştü. Acaba Walrider projesi ''akli dengesi'' yerinde olan birinde
başarılı mı olmuştu? Yani Miles Walrider mi oldu? Evet, aynen öyle oldu. Miles'in arabasına atlayıp kamerayla bize doğru gelirken Walrider'e bakıyoruz. Ve bir kaç saniyelik insan şekli alıyor. Ve evet,
o Miles. Kıyafetlerinden tanımak zor olmamalı, arkamızdan biraz kovalıyor (Sanırım arabasını çaldık diye kızdı adamcağız) ve kaçıyoruz oradan. Sonra görüntüleri Murkoffun bizi ailemizi öldüreceğini bildiğimiz halde
İnternete yükleyip büyük darbeyi vuruyoruz o lanet şirkete.
10 Temmuz 2014 Perşembe
Acılar İnsanı güçlendirir mi?
Elbette. Bazı insanlar vardır yaşından büyük konuşur. İlla ki görmüşsünüzdür. Çektiği acılara bağlı olarak
17 yaşında biri 25 yaşında bir adam gibi tecrübeli ve olgun durabilir. Çekici erkekler genelde olgun erkekler
değil midir zaten? Her nasıl ki elmas yontulmadan güzelleşmiyorsa insan da acı çekmeden olgunlaşmıyor.
Yani en büyük mutluluklar, en kötü acılardan sonra başlar. Ve gün gelir, o acıları hatırlayıp gülüp geçersin.
Çünkü o acıları tecrübe ettin, sana büyük görünmüyorlar. Oysa ki bazı insanlar vardır, en ufak şeylerden
bile şikayetçi olur isyan eder. Bunu şöyle açıklayabiliriz. Matematik sınavından 08 alan biri, aldığı nota
üzülüyor, ama asla bunu abartıpta acıya dönüştürmüyor. Ve bir tarafta da aynı sınavdan 97 alan bir öğrenci var ve o 3 puan için dünyasını yıkıyor. Evet, böylelerine sıkça rastlarız. İçinizden dövmek geliyor öyle değil mi?. Acılara sabreden güçlenebilir ancak. Çektiği acıya rağmen şükredip isyan etmeyen mutluluğa erer ancak.
İnsanlar acıdan güç almayı öğrenmeli. Acılar onu yıkmamalı, tam tersi onu dimdik ayakta tutmalı.
Bir ekleme; bazı insanlar çektiği acılardan dolayı acı tanımaz hale geldiği için vicdani problemler yaşayabilir ve insanların
acı çekmesi umrunda olmaz. Yani işin sonu Sosyopatlığa kadar gidebilir.
17 yaşında biri 25 yaşında bir adam gibi tecrübeli ve olgun durabilir. Çekici erkekler genelde olgun erkekler
değil midir zaten? Her nasıl ki elmas yontulmadan güzelleşmiyorsa insan da acı çekmeden olgunlaşmıyor.
Yani en büyük mutluluklar, en kötü acılardan sonra başlar. Ve gün gelir, o acıları hatırlayıp gülüp geçersin.
Çünkü o acıları tecrübe ettin, sana büyük görünmüyorlar. Oysa ki bazı insanlar vardır, en ufak şeylerden
bile şikayetçi olur isyan eder. Bunu şöyle açıklayabiliriz. Matematik sınavından 08 alan biri, aldığı nota
üzülüyor, ama asla bunu abartıpta acıya dönüştürmüyor. Ve bir tarafta da aynı sınavdan 97 alan bir öğrenci var ve o 3 puan için dünyasını yıkıyor. Evet, böylelerine sıkça rastlarız. İçinizden dövmek geliyor öyle değil mi?. Acılara sabreden güçlenebilir ancak. Çektiği acıya rağmen şükredip isyan etmeyen mutluluğa erer ancak.
İnsanlar acıdan güç almayı öğrenmeli. Acılar onu yıkmamalı, tam tersi onu dimdik ayakta tutmalı.
Bir ekleme; bazı insanlar çektiği acılardan dolayı acı tanımaz hale geldiği için vicdani problemler yaşayabilir ve insanların
acı çekmesi umrunda olmaz. Yani işin sonu Sosyopatlığa kadar gidebilir.
Zafere giden yolda çekilen çile kutsaldır.
Açıkçası doğru olup olmadığına emin olamadığım bir cümle. Peki ya çektiğin çilenin bir sonu yoksa, sürekli tekrarlıyorsa? Ya şanssız bedeviysen? Ama en şanssız insan bile bir gün zaferi tadıyor. Yani bu cümlenin doğruluk payı
var. Ve kazanmak için de sabretmek gerekiyor, ve pes etmemek tabi. Bu sorunları oldukça fazla yaşıyorum son zamanlar.
Herşeyin bize karşı olduğunu düşünüyorum bazen. Çok gülen çok ağlar demişler. Biz hep çok ağlayan olduk. Peki çok ağlayan
çok gülüyor mu? Göreceğiz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)